Merhaba. Türkçenin vurguları üzerine konuşacağız. Vurgunun tanımıyla başlayalım isterseniz. Vurgu bir cümlenin içindeki bir sözcüğün you da sözcüğün içindeki bir hecenin diğerlerinden daha baskıyla, daha şiddetle söylenmesi kabaca tanımlamak gerekirse. Türkçede kural sözcüklerin son hecesinde olması. Her ne kadar böyle diyorsak da istisnaları fazla. Hep böyledir zaten. Bir kural koyarız, istisnalar dışında deriz ama o istisnalar bitmek bilmez. Türkçenin vurguları da öyle. Mesela bileşik sözcükler de istisna. Yabancı köklü sözcükler de istisna. Yani Türkçenin vurgusu kuralına uymayan durumlar var. Hemen bir örnekle başlayalım. Düşünür ve oyun yazarı Bernard Shaw'dan örnek verelim. Beş yüzyıl sonra tiyatro, atlı arabalar gibi unutulacak. Bakın ilk cümlede vurgular tiyatroda ve atlıda. Tiyatro atlı arabalar gibi unutulacak. Yani arabalar önemli değil, atlı arabalar önemli. İnsanlar yürüme güçlerini kaybettikleri gibi konuşma güçlerini de kaybedecekler. Ne kadar hızlı yol alırsanız, o kadar az konuşursunuz. Bakın değişti şimdi durum. Biraz daha öbeğe doğru gitti vurgu. Ne kadar hızlı yol alırsanız, o kadar az konuşursunuz. Türkçenin kuralı son hecede olması vurgunun dedik. Bu örneklerden birkaç tane söylemek gerekirse, tek heceliler zaten mecburen tek heceye alıyor. Dil, aç, gel, iki heceye geçince okul, kısa, çalış, bakın üçüncü, üç heceye geçti. Sadakat, öğretmen, yine iki hece, sevgi, şimşek, yine üç hece yumurta, karanlık, arkadaş, iki hece sevinç, alim. Yani buradaki son hecede demek aslında sözcüğün tamamında aynı şiddeti, aynı baskıyı, aynı vurguyu yapıyoruz demek. Aynı şey. Ha son hecede demişiz ha tüm sözcükte vurgu demişiz aynı şey. Buraya ekler gelince de durum değişmiyor bazı kurallı giden yerlerde. Çocuk, çocukluk, çocukluklar, çocukluklarımız, bakın hep son heceye doğru vurgu kayıyor. Bazı ekler geldiğinde yalnız vurgu son heceye gitmiyor, ortada bir yerlerde oluşuyor. Erkekçe, geleceksiniz, severim, gelme, gençken gibi bakın. Veya burada yine bir dikkat çekmişim buraya. Burada da ortaya geliyor yine vurgu. Koşarken mi? Yine hece sayısı arttıkça yer adlarında hece sayısı arttıkça vurgu yeri de değişiyor. Mesela Düzce, İzmir, Aydın, Artvin, Denizli. Bakın üç heceye çıktığı zaman vurgu ortaya geldi. Denizli, Edirne, Kırklareli, Çanakkale. Devam edelim. İnsan ve hayvan isimlerinde sözcüğün tamamında diyebiliyoruz vurguyu, yani son hecede diyebiliyoruz. Hayvan isimlerinde gerçi hece sayısı artınca bu bir istisna girecek devreye. Zafer, Metin, Harika, Mihriban, Memduha, Selami, Necip, Aziz, Kamil, kedi, tavşan, sincap, kaplumbağa. Bakın burada hece sayısı arttı ve Bir uluma ortaya geldi. Ailemin eskilerinden kaybettiklerimi örnek olarak yazdım, isimleri. Bir kısmını hatta çoğunu kaybettim. Zarflarda vurgu genelde ilk hecede oluyor. Yarın, sonra, sonradan, ancak, şimdi, şöyle, sanki, herhalde, doğruca, yeniden gibi. Tabii ki bu, bu kadar fazla şiddetli söylememe gerek yok. Özellikle onun altını çizmek için özellikle baskılı söylüyorum. Yabancı kökenli sözcüklerde vurgu belli bir kurala bağlı değildir. Jübile, jargon, jüpon, jarse, banyo, kaplıca, entelektüel... Buraya dikkatinizi çekelim, tek l ile. Entellektüel değil yani, entelektüel. Zaten yabancı sözcükler olduğunu görebiliyoruz. J ile başlayanların yabancı bir dilden geldiğini algılayabiliyoruz hemen çok rahat. Ünlemlerde genellikle vurgu ilk hecede oluyor. Haydi, tabii burada haydi demiyoruz. Yazarken haydi ama söylerken hadi diyoruz, hadi. Hoppala, aferin, maşallah, garson, oğlum derken burada ikilcim de diyebiliriz bunlarda. Oğlum garson gibi sesletebilirim. Yani vurgusu o zaman ikilcim oluyor. Demek ki burada da vurgu yerleri değişebiliyor. Yani kurala uygun değil birebir. Akrabalık isimlerinde yine bir farklılık var. Mesela dayıda ikinci heceye vurgu yaparken yengede daha çok ilk heceye vurgu yapıyoruz. Sözcükler söz içinde öbekleşirler, bir vurgu sistemi oluştururlar öbek vurgusu dediğimiz. Mesela burada da ilk sözcüğün son hecesine gelir vurgu. Sütçünün çocuğu, çocuk için. Bana baksana, Cevdet Paşa gibi pekiştirmeli sıfatlar var. Burada vurgu ilk hecede bembeyaz, simsiyah, pespembe, bomboş, kıpkırmızı, sapsarı gibi. Bunu da pekiştirmek istersek sırılsıklam, paramparça, yapayalnız. Yalnız burada bir ikilcimlik sözkonusu. Yani yapayalnız da diyoruz, yapayalnız da diyoruz. Güpegündüz de diyoruz, güpegündüz de diyoruz. İkisi de doğru. Gösterme adılları ve soru sözcüklerinde birincil vurgu ilk hecede demişiz. Buraya, burada, şurası, nereye, neresi, niçin, nerede, nereyi, bu arada nerede de nerde de doğru, ikisi de doğrudur. Genellikle nerde deriz. Ama nedende biraz durum değişiyor. Neden demiyoruz, neden diyoruz. Neden dediğimizde Karadeniz bölgesinin bazı ağızlarında buna rastlıyoruz, nedene. Daha doğrusu bütün ağızlarında diyebiliriz. Hatta şive diyebiliriz. Yani ağızla şive biliyorsunuz farklı. Ağız daha küçük bir bölgeyi kapsıyor, yani bir Karadeniz Bölgesi'ndeki bir şehrin bir kasabasını diyelim ağız için. Ama şive dediğimizde Karadeniz Bölgesi'nin tamamını diyebiliriz. Birincil vurgusu ilk hecede olan hangi soru sözcüğü bazı niteleyici ekler alsa da vurgu yeri değişmiyor. Yani han'da kalıyor. Hangi, herhangi. Minik, küçük, ufak gibi sıfat sözcüklerde vurgu son hecede. Ama buna biraz daha, miniminnacık yaptığımız zaman, o küçüğü biraz daha küçülttüğümüz zaman minicik, küçücük, ufacık, o pekiştirmeler hemen vurguyu alıyor. Minicik, küçücük, ufacık gibi. Bu son ekler özel ve cins isimlere eklenirse vurgu bu sefer o küçültme son heceye kayıyor. Ahmetçik, köpek, köpekçik, kedicik der gibi, atçık der gibi hep son heceye vuruyor. Bazen de aynı yazılan fakat farklı anlamlar taşıyan sözcükler var. Bunları hece vurgusuyla birbirinden ayırıyoruz. Yani epey anlamında gelen burada bayağı sözcüğü, yani bayağı uzak, bayağı uzun boylu dediğimde farkındaysanız bayağıda abartıyorum. İlk heceye vurgu aldı, ama basit, adi anlamına gelen sözcükte de bayağı, farkındaysanız ğ'yi sesletmiyorum, sesletmeye çalışmıyorum. Oradaki a'yı uzatıyorum. Bayağı. Bayağı. Bileşik sözcüklerde biraz önce söylemiştim. Vurgu, öbek vurgusu aslında ve genellikle ilk hece diyemeyeceğim, bileşik sözcüklerde vurgu kuralını göremiyoruz. Yani bazen ilk hecede, bazen ikinci hecede, bazen son heceye gidiyor. Örnekleri okuyalım. Mesela yüzbaşı dediğimizde ilk hecede. Gözüdönmüş dediğimizde ikinci hecede. Anadandoğma dediğimizde üçüncü hecede, hergün dediğimizde ilk hecede, gülkurusu dediğimizde ilk hecede. Bazen de sona kayıyor bu vurgu. Alışveriş, öteberi, gözüpek gibi örneklerde. Bazen sözcükler öbek oluşturuyor, dolayısıyla sözcük vurgusu ortadan kalkıyor, yerine öbek vurgusu geliyor. Yani burada birkaç sözcüğe birden vurgu yapmamız söz konusu. Burada örnekler var. Mesela isim ve sıfat tamlamaları var. Zarf ve zamirlerle yapılan tamlamamalar var. Burada genellikle vurguyu ilk sözcüğün son hecesi alıyor. Kapının önü, yaya geçidi, senin kazağın, inatçı keçi, yakışıklı adam, geçen hafta, tanınan kişi, senin elin, onun ağlaması gibi. Bazen de soruya verdiğimiz cevaba göre vurgu yeri değişiyor. Mesela burada "ne okuyorsun" dendiğinde bir cevap vermem gerekirse, "kitap okurum." Tabii bunda tek tek "kitap okurum" diye demem, şimdi anlatmak için söyledim, "kitabokurum" derim. "Kitabokurum." Yani bir ulama yaparım burada. Ulama kuralında biliyorsunuz, birleşiyor ve yumuşuyor son, ilk hecenin son ünsüzü. "Kitabokurum." Bazen bu durum değişiyor. Hem yumuşuyor hem uzuyor, bazen sadece uzuyor. Örnek vereyim. Eski dilden bir deyim. Bu, bunu söylediğimde "teşviik etmek" diyerek ilk sözcüğün son hecesini uzatıyorum. Teşviik etmek. Veya memnun olmak. Bakın, memnuun olmak, uzatıyorum. Bazen de hem yumuşatıyorum, hem ilk sözcüğün son hecesini uzatıyorum. Mesela, 'azat ediyorum' yazdım, "azaadediyorum" diye söylüyorum. E, demek ki ulama kuralında şöyle bir şey var: Bazen bu iki sözcüklü cümlelerde bazen ilk sözcüğü yumuşatıyoruz ularken, bazen uzatıyoruz son hecesini ilk sözcüğün, bazen de hem yumuşatıyoruz hem uzatıyoruz. 'Kitap okurum'u farklı şekilde de söyleyebiliriz. 'Okur musun'a cevap verdiğimde, oraya odaklanmak için, odaklanmış eylem dediğimiz durum var burada. "Kitap okurum" diyoruz bakın, okurum dediğimde "okurum"a, eyleme vurgu yapıyoruz. Ama ne okuduğuna cevaplarken, ne okuduğunu cevaplarken, "kitabokurum" diyoruz. Yine cümlelerle, örneklerle devam edelim. Ara sıra seyahat etmek iyidir. Seyahat fikirleri genişletir ve özsaygısına düzen verir. Bu hastalığın özelliklerinden biri çapraşıklığı, kulağı düz yoldan değil de enseden göstermeye benziyor. Enseden göstermeye benziyor. İkincisi de sözü anlaşılmaz hale getirmesi. Bir lakırdıyı düpedüz söylemek dururken, daha şatafatlı görünsün, daha çok beğenilsin diye dolambaçlı yollardan söylediniz mi çok kere manasız şeyler meydana çıkıyor. Farkındaysanız bu örneklerde birinci ve ikinci dereceden vurguların altları çizilmiş, bu anlatılmak istenene göre bu vurguların yerleri değiştirilebilir tabii. Aynı zamanda vurgu dereceleri de değiştirilebilir. Başka örneklerle devam edelim. Burada anlatmak istediğimize göre sözcüklerin vurgularını değiştiriyoruz, yerlerini değiştiriyoruz vurguların yani. Mesela ilkinde yakında'ya vurgu yapmışız. Yakında buraları terk edeceğini söylüyor o. Ne zaman terk edeceğini söylüyor? Yakında buraları terk edeceğini söylüyor. Yakında buraları terk edeceğini söylüyor o. Nereleri terk edeceğini söylüyor? Yakında buraları terk edeceğini söylüyor. Yakında buraları terk edeceğini söylüyor. Ne söylüyor? Terk edeceğini söylüyor. Yakında buraları terk edeceğini söylüyor o. Yakında buraları terk edeceğini söylüyor o. Ne yapıyor? Söylüyor, eylemden sonra gelen özne, o vurgu almıyor tabii bakın burada, yani buradaki 'o' vurgu almıyor. Yakında buraları terk edeceğini söylüyor o. Her şekilde, bakın özneye, nesneye vurgular getirtebiliyoruz, getirebiliyoruz ama eyleme sadece desteklemek istediğimiz zaman, özellikle onu anlatmak istediğimiz yerlerde getiriyoruz. Ama bazen de eğer eylem, ilk sözcükse, mutlaka ve mutlaka vurguyu ilk sözcük yani eylem alıyor. Terk edeceğim buraları her şeye rağmen. Terk edeceğim. Soru sözcüklerinde, soru sözcükleri vurgu alıyor, yani soru sözcüklerinin bulunduğu tümcelerde, daha doğrusu, vurgu soru sözcüğünde. Neden söyledin bunu? Ama Sana kim söyledi peki? Nereye gittin? Ama soru sözcüğü dışında başka bir sözcük girerse, durum değişiyor. Nasıl gideceksin? dedim. Tamam nasıl'a vurgu yaptım. Okula nasıl gideceksin dediğimde, okula'ya vurgu, onu öne çıkarıyorum, okula nasıl gideceksin? Niçin gelmedin? Seni vurgulamam gerekirse ve söylemek gerekirse, sen niçin gelmedin? Son olarak, çok dikkat çeken bir yanlıştan söz etmek istiyorum. Bir takım eylemler var burada. Konuşurlar, gelirler, ağlarlar gibi eylemler. Bu eylemleri, konuşurlar, ağlarlar, gelirler, tabii ben biraz abartıyorum ama ortalar bir yerlere vurgu yaparak söylenmesi çok görülen bir yanlış. Bunu yapmamak gerekiyor. Buradaki eylemlerde Türkçenin vurgusu kuralını mutlaka uygulamamız gerekiyor. Yani konuşurlar, ağlarlar, gelirler diye bunları sesletmemiz gerekiyor. Bu vurgu konusuna başka metinlerle, başka cümlelerle devam edeceğiz. Çok önemli, teknik olarak konuşmada vurguyu iyi kullanmamız lazım ki melodi dediğimiz konuşmada kötü bir takım şeyleri yapmayalım. Konuşmamız mükemmele yaklaşsın. Görüşmek üzere.